Ana içeriğe atla

mevsim sonu

kendi değişikliğime ayak uyduramayan bir insanım. kendimi anlamayı beklemiyorum - şu ana kadar olmadı bundan sonrasını da beklemiyorum- ama biraz kendimle anlaşmayı isterdim.
insanın her günü bir olmuyor, yahut her mevsiminde güneş açmıyor. mesela ben kasvetli havalar yaşarken güneşin açacağına inandıramıyorum kendimi.  şimdi geriye dönüp ilk günüme bakınca bu mevsimin böyle biteceğini hiç düşünememiştim diyorum.
her mevsime alışıp sonuna gelemiyorum. eskiler benim için güzel anılar olarak kalıyor o anların bitmesini hiç istemesemde. güzel insanlar biriktiriyorum, ön yargılarım eriyerek ayaklarımın altında kalıyor. içime sığdıramıyorum tanıdığım  insanları. yaptıkları her iyilik unutulmaz bir borç olarak kalıyor üzerime. bu mevsimde yerler buz tutsa da ayakta kalmayı başarıyorum. her düştüğümde yanımda hep sevdiklerim oluyor. her mevsim ağladığım günler oluyor bazen, güneşi her gördüğümde yorganı kafama kadar çekip sanki hiç yokmuşum gibi davranmak istiyorum kendime. kendi kendimin esiri oluyorum uzunca bir süre. çok uzun zaman düşünüp kendime mektup yazıyorum. sonrasında o mektupları okuyorum da, böylesine bir sonu hiç düşünmemiştim diyorum. her sonda içimde kalan o burukluğu içimin en derininde yaşıyorum yine. ah bendeki bu bağlılık duygusu diyorum sonra. 
güzel kalplere misafir oldum burada. birçok güzel insan ağırladım içimde. o kadar çok şey öğrendim ki her iyilikten ve kötülükten. bütün mevsimler geçerken ben içeride kayboldum. kendimi bulduğumda çok daha farklıydı her şey. herkes aynı mevsimi yaşarken nasıl bu kadar farklı havalar soluyabildik bunu gördüm. 
içimdeki kahramanı ararken burada buldum kendimi. bir girdabın içinde savrulurken buraya sürüklemişti beni rüzgar.
her gün,
'her gün' kelimesi öyle bir anlam kazanıyor ki zihnimde, müebbet hapis yemiş gibi hiç geçmeyecek günler yaşadığımı hatırlıyorum. beynim bana öyle oyunlar oynuyor ki bazen başa çıkamıyorum. sanırım delirmelerim bundan.
ama güneşin ilk ışıkları gözümü almıyor artık. biliyorum her ay ışığından sonra güneşin doğacağını. beynim artık daha az oyunlar oynuyor bana. ama artık mevsim sonu geldi ve yeni bir mevsim başlıyor. bazı şeylerin bu saatten sonra imkansız olması beni üzmekle kalmayıp içime dert oluyor yine. sonları sevemedim, hala sevmem. 
*
bir daha bu yollardan geçer miyim bilmiyorum ama
güzel şeyler olsun
umutlu şeyler olsun.
her mevsime alıştığım gibi sonlara da alışayım artık.
-sen neyin üstesinden gelmedin be Ayşenur deyip kendimi tokatlayacağım şimdi çünkü katiyen kendimle anlaşamıyorum-
eğer bir mevsimin sonu olacaksa böyle olmalı
yada hiç sonlar olmasa mevsimler böyle mi kalmalı diyorum.


bir gün aldığım bir mesajda canımın en içi şöyle demişti;
''geçmez dediğin her şey geçiyor, ya keşkesi kalıyor ya iyikisi''
şimdi geçmez dediğim o engebeli yollara bakıyorum da ne çok 'iyi ki' biriktirmişim. ne çok 'keşke'lerden ders çıkarmışım. 'iyi ki'lerimi zihnime, 'keşke'lerimi yoluma katıp bu mevsimi de bitirmişim. 


yazamadıklarım size emanet



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

h'içli geçmiş zaman

hatırlanmak kalbinde yer etmek yahut hatırlanmak her şeyinle bir şeyler canlanıyor beynimde burnumda yanık geçmişin kokusu sanki arkamı dönsem elini uzatacak hatıralarım peşimde yavaşlıyorum ağır ağır işliyor hareketlerim fakat düşüncelerim  hiç olmadığı kadar hızlı akıyor beynimde ayaklarım çamura basıyor geçtiğim yerde iz bırakıyorum anlamak  hiç bu kadar zor olmamıştı diyorum kendi kendime dudaklarımdan birkaç kelime dökülüyor anlaşılması zor cümleler kuruyorum ilerdeki son yokuşu da çıksam  gerisi düzlükmüş gibi bir iniş çıkışta buluyorum kendimi buz tutan ellerim ateşte yanıyor yanık ellerle tutuyorum gülleri fakat ben artık solan güller istemiyorum tekrar sadece kendimi dinliyorum bu uğultuda ve sadece kendim duyabileceğim bir seste yazıyorum duvarlara  . .

bitsin bu delilik

Sizde kendinize gülüyor musunuz?   Ben çok gülerim mesela hemde en çok kendime gülerim. Ama şimdilerde bir kalbim olduğunu unutup hunharca savurduğum duygularımı toplamaya çalışıyorum.  'Sen neleri atlatamadın bunu mu atlatacaksın be Ayşenur' mottosuyla çıktığım şu yola sendeleyerek atıyorum adımlarımı. Düşündüğüm yanlarım ağrıyor. İçimde avaz avaz bağıran sesleri kısmaya çalıştıkça hoparlörün bozuk düğmesi sesi daha da yükseltiyor. Böyle şey olsa mesela istemediğimiz şeyleri bir kerede kafamızdan atabilsek. Olmuyor mu? Hiç mi? Peki. Bir kağıt bile en fazla 8 kez katlanabilirken nasıl olurda kendime katlanıyorum diye düşünmüyor değilim bazen. İçimde sevgi adına biriktirdiğim ne varsa  nefrete dönüştüğünü hissedebiliyorum. İnandığım şeyler üzerine inancımı yitiriyorum. K afamda kurduğum ütopyamda gerçeklik yıkıyor algımı.  Aklıma geldikçe beynimi söküp atmak istediğim düşüncelere kapılıyorum çoğu zaman. Kendime ne çok haksızlık ediyorum bir bilseniz. Herkese karşı olan me