Ana içeriğe atla

gelecekteki kendime


zaman her şeyi yaşlandırıyor, değiştiriyor, güzelleştiriyor. e tabi sende epey değişmişsin, çok büyümüşsün. gözlerin, yanakların, dudakların ne çok şey anlatıyor. yıllar sana ne çok şey katmış. ne çok şey öğrenmişsin zamandan. okulunu bitirmişsin. demek hayatında stres yapacağın bir şeyi azalttın. ama şuan anlıyorsun ki aslında hayatındaki en ufak bir pürüz bile değil bu okul. hayat denen bu uzun yolda bir tümsek bile olamayacak kadar küçük. şuan bu yaşında üzüldüğün şeylere bakıyorsun da ne çok değmeyecek şeylere üzülmüşsün. şuan ne olduğunu bile hatırlamadığın şeyler için saatlerce ağlamışsın. bakıyorumda kendime ne çok yazık etmişsin. mükemmeliyetçiliğinin vermiş olduğu huysuzluk peşini hala bırakmamış. hala çok çalışıyorsun. hep en iyisi olmak zorundasın değil mi? hayır, değilsin. ama hala kendini inandıramamışsın.

yerlere göklere sığmayan hayallerin ne alemde? kendini bile inandıramadığın, kurmaya bile korktuğun hayallerin. Kudüs'e gittin mi mesela? oradaki çocukların başını okşayıp onlara sımsıkı sarıldın mı? düşündükçe seni mutlu eden o hayallerini gerçekleştirdiysen eğer kendini çok sev. eğer bir tanesini bile gerçekleştiremediysen kendini daha çok sev ve gerçekleşene kadar çalış. çünkü bu bizim ilk kuralımızdı. önce kendini sevecektin. ilk kendini sevip her şeyinle kendini olduğun gibi kabul edecektin. daha sonra içindeki sevgini insanlara dağıtacaktın. ne güzel değil mi kendini sevmek, başkalarını sevmek. umarım sevmenin, sevilmenin ne olduğunu gerçek anlamıyla tatmışsındır. umarım ki Allah karşına çok güzel insanlar çıkarmıştır.

 güzel dostlarından ne haber. 
eminim ki 'arkadaşlık' kavramı senin için hala çok değerli. çok güzel dostlar biriktirmişsin, hepsi çok değerli. bu yıllar geçse de değişmez. arkadaşlar farklıdır, dostlar ise apayrı. hepsine çokça sarıl, onları sakın bırakma.

merak ediyorum da hala şiir yazıyor musun diye. hala yazdıklarını bir çırpıda silip atabiliyor musun? hiç acımadan, verdiğin emeğe bakmadan paramparça edebiliyor musun kağıtları. elindeki kalemi önemsemeden yazdıklarının üzerine sonsuz çizgiler çizebiliyor musun? mükemmeli aramadan bir kerede beğeniyor musun yoksa yazdıklarını? 


merak ediyorumda acaba müzik zevkin değişti? yoksa hala lakabın 'Ayşenur Ceza' mı? ölümüne rap dinlemeye, mutluda olsan efkarlıda olsan arabesk takılmaya devam mı? hala sen şarkı açtığında 'Ayşenur bizi depresyona mı sokacaksın, hareketli bir şeyler aç' sözlerini duyuyor musun? :) tebrik ederim mis gibi yılları geçirmiş ama hala sapasağlam kalmışsın! yıllar seni devirememiş, pop kültürünün kölesi olmamışsın.

 yıllar geçmiş, bu dünyadan bir sürü insan göçüp gitmiş, sen birtek ben kaldım sanmışsın.

ve merak ediyorum da, sen hala hayatta mısın? yoksa bedenin toprak olmuş ve seni hatırlayan bile kalmamış mı? bütün üzüntülerin sevinçlerin toprak mı olmuş. vay ki gençliğim, annem, babam, kardeşlerim. vay ki dünya bencilliklerim. 
 'vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi.'




bilinçaltında saklı kalan , fakat tutkuyla izlediğimiz filmlerde açığa vurduğumuz, ne olur güzel bitsin diye ifade ettiğimiz o isteği, ben şimdi, kendi hayatım için istiyorum. ama kaderden gelecek o emir karşısında, isteğimin hiç kadar değersiz olduğunun da bilincindeyim. 







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

h'içli geçmiş zaman

hatırlanmak kalbinde yer etmek yahut hatırlanmak her şeyinle bir şeyler canlanıyor beynimde burnumda yanık geçmişin kokusu sanki arkamı dönsem elini uzatacak hatıralarım peşimde yavaşlıyorum ağır ağır işliyor hareketlerim fakat düşüncelerim  hiç olmadığı kadar hızlı akıyor beynimde ayaklarım çamura basıyor geçtiğim yerde iz bırakıyorum anlamak  hiç bu kadar zor olmamıştı diyorum kendi kendime dudaklarımdan birkaç kelime dökülüyor anlaşılması zor cümleler kuruyorum ilerdeki son yokuşu da çıksam  gerisi düzlükmüş gibi bir iniş çıkışta buluyorum kendimi buz tutan ellerim ateşte yanıyor yanık ellerle tutuyorum gülleri fakat ben artık solan güller istemiyorum tekrar sadece kendimi dinliyorum bu uğultuda ve sadece kendim duyabileceğim bir seste yazıyorum duvarlara  . .

bitsin bu delilik

Sizde kendinize gülüyor musunuz?   Ben çok gülerim mesela hemde en çok kendime gülerim. Ama şimdilerde bir kalbim olduğunu unutup hunharca savurduğum duygularımı toplamaya çalışıyorum.  'Sen neleri atlatamadın bunu mu atlatacaksın be Ayşenur' mottosuyla çıktığım şu yola sendeleyerek atıyorum adımlarımı. Düşündüğüm yanlarım ağrıyor. İçimde avaz avaz bağıran sesleri kısmaya çalıştıkça hoparlörün bozuk düğmesi sesi daha da yükseltiyor. Böyle şey olsa mesela istemediğimiz şeyleri bir kerede kafamızdan atabilsek. Olmuyor mu? Hiç mi? Peki. Bir kağıt bile en fazla 8 kez katlanabilirken nasıl olurda kendime katlanıyorum diye düşünmüyor değilim bazen. İçimde sevgi adına biriktirdiğim ne varsa  nefrete dönüştüğünü hissedebiliyorum. İnandığım şeyler üzerine inancımı yitiriyorum. K afamda kurduğum ütopyamda gerçeklik yıkıyor algımı.  Aklıma geldikçe beynimi söküp atmak istediğim düşüncelere kapılıyorum çoğu zaman. Kendime ne çok haksızlık ediyorum bir bilseniz. Herkese karşı olan me

mevsim sonu

kendi değişikliğime ayak uyduramayan bir insanım. kendimi anlamayı beklemiyorum - şu ana kadar olmadı bundan sonrasını da beklemiyorum- ama biraz kendimle anlaşmayı isterdim. insanın her günü bir olmuyor, yahut her mevsiminde güneş açmıyor. mesela ben kasvetli havalar yaşarken güneşin açacağına inandıramıyorum kendimi.  şimdi geriye dönüp ilk günüme bakınca bu mevsimin böyle biteceğini hiç düşünememiştim diyorum. her mevsime alışıp sonuna gelemiyorum. eskiler benim için güzel anılar olarak kalıyor o anların bitmesini hiç istemesemde. güzel insanlar biriktiriyorum, ön yargılarım eriyerek ayaklarımın altında kalıyor. içime sığdıramıyorum tanıdığım  insanları. yaptıkları her iyilik unutulmaz bir borç olarak kalıyor üzerime. bu mevsimde yerler buz tutsa da ayakta kalmayı başarıyorum. her düştüğümde yanımda hep sevdiklerim oluyor. her mevsim ağladığım günler oluyor bazen, güneşi her gördüğümde yorganı kafama kadar çekip sanki hiç yokmuşum gibi davranmak istiyorum kendime. kendi kendimin