Trabzon'u bilirsiniz, burada her şey aynı.
Trabzon'a geldim fakat bu sefer farklı. Ötekilere benzemiyor. İnsanlara ayrı bakıyorum, farklı bir pencereden görüyorum. Baktığım yerleri sadece manzara olarak görmüyorum, anılarla yaşıyorum. Konuştuğum insanlarla sadece beni tanısınlar diye konuşmuyorum. Bu diğer gezmelere benzemiyor, kendimi buluyorum. Cenazede yaşadıklarımı yaşıyorum burada. Gittiğim yerlere gidiyorum , aynı yerleri, aynı odaları, aynı çatıları geziyorum, aynı insanlara tanıtıyorum kendimi hiç tanışmamış gibi. İnsanlar onlardan bahsediyorlar hiç ölmemişler gibi. O gün hiç yaşanmamış,sanki dedemi arasam telefonun ucunda 'alo' diyen o olacakmış gibi. Bu sefer farklı.
Köye gelir gelmez mezarlıktan sonra balkona çıkıyorum, o gün elimizde matkapla ismimizi kazıyıp tarih attığımız evin tahtalarına bakıyorum.
Her şey bıraktığımız gibi. Yıllar geçti hala aynı acının izlerini taşıyor. Göz yaşları hala üzerinde.
Neredeyse 100 yıldan fazladır ayakta olan bir evdeyiz, dede evi. Bu ev kim bilir kimleri ağırlamıştır. Bu bastığım merdivenler nice ayaklara basamak olmuştur. Bu ev kimleri büyütmüş, ne ölümler görmüş ne doğumlar geçirmiştir. Kim bilir şu beli bükük dağlar nice dert sıkıntıya katlanmış, kıvrımlı yollar nice hastalar taşımış ne kazalar görmüştür. Gözünün alabildiğine yeşillikler kim bilir ne fırtınalara göğüs germiş ne güneşlere yüzünü dönmüştür. Dağların tepesinde her an yıkılacakmış gibi duran evler ne kavgalara şahitlik etmiştir.
kim bilir?
Ben gerçek ölüm acısını bu evde gördüm, yaşadım. Belki de annemi ilk defa bu evde bu kadar çaresiz gördüm. Ben burada anladım bir daha anneannemin çantasından tatlı sakızlar çıkartıp bize veremeyeceğini. Burada kabullendim bir daha dedemin gizlice kulağıma ''en sevdiğim torunum sensin kızım, sen başkasın'' demeyeceğini.
Anneannem vefat edince çantasındaki sakızları çocuklara dağıtmalarını izlerken öğrendim acıyı paylaşmayı.O gün dağ gibi dimdik duran insanların nasıl yıkıldığını gördüm.
Annelerin içini sıkıntı sarınca, yere göğe sığamayınca sevdiklerinin başına gelen kötü şeyleri hissettiğini öğrendim. Ben o gün ''Ayşenur ne olur doğruyu söyle ne saklıyorsunuz bizden?'' diye sormasınlar diye gözlerimi kaçırdım en yakınlarımdan.
.
O gün İstanbul'da vedalaşıyorduk. Köye gidecektin. Hep beraber bıkmadan, sıkılmadan fotoğraflar çekilmiştin bizimle. Birazda duygusaldın. Vedalaştık. İçimden ''seni ya son görüşümse'' diye geçirmiştim. Sonra bunun saçmalığına inandırmıştım kendimi. Nereden bilebilirdim ki.
Sonra sen arabana binip gittin, biz kaldık. Ama bir yanımız eksik.
.
Bir insan öldükten sonra geride bıraktığı acı şeylerden biri de kayıtlı olan telefon numarasıymış. Ne silebiliyorsun, ne arayabiliyorsun. Her gördüğünde için acıyor, ses etmiyorsun.
Hani eskiden köye gittiğimizde kahvaltı sofrasından kalkıp çocuksu neşemle hadi piknik yapalım derdim, çok sevinirdin, anılarda saklıymış mutluluğumuz.
ve
bir mezarın üzerinde açan çiçekmiş tüm ayrılıklarımız.
bir mezarın üzerinde açan çiçekmiş tüm ayrılıklarımız.
Ellerim
ellerim ve dudaklarım
titremenin eşiğindeler
bir söz, bir haber, bir olay
yıkıp geçecek beni
düşmenin eşiğindeyim
t-u-t-u-n
*
Ruhlarına Fatiha
Yorumlar
Yorum Gönder